7 Mayıs 2014 Çarşamba

İSTABULUN TARİHİ

İSTANBUL'UN TARİHİ

İSTANBUL TARİHİ
İstanbul,yerleşim tarihi 300 bin, kentsel tarihi yaklaşık 3 bin, başkentlik tarihi 1600 yıla kadar uzanan Avrupa ile Asya kıtalarının kesiştiği noktada bulunan bir dünya kentidir. Şehir çağlar boyunca farklı uygarlık ve kültürlere ev sahipliği yapmış, yüzyıllar boyu çeşitli din, dil ve ırktan insanların bir arada yaşadığı kozmopolit ve metropolit yapısını korumuş ve tarihsel süreçte eşsiz bir mozaik halini almıştır. Uzun zaman dilimleri boyunca her alanda merkez olmayı ve iktidarda kalmayı başaran dünyadaki ender yerleşim yerlerinden biri olan İstanbul geçmişten günümüze bir dünya başkentidir.
İstanbul'un tarihi ana hatlarıyla beş büyük döneme ayrılabilir: Tarih öncesi dönem, Byzantion dönemi, Konstantinopolis dönemi, Konstantiniyye dönemi ve İstanbul dönemi.
Tarih öncesi dönem (M.Ö. 3000-M.Ö. 667)
Küçükçekmece Gölü kenarında bulunan Yarımburgaz Mağarasında yapılan kazılarda insan kültürüne ait ilk izlere rastlanmıştır. Bu dönemde gölün çevresinde Cilalı Taş Devri ve Bakır Çağı insanların yaşadığı sanılmaktadır.

İlk belirgin yerleşim sahipleri olarak Megaralıların insanı olarak kabul edilmektedir. Megaralılar, bugünkü Kadıköy'e yerleştiler ve "Khalkedon" adını verdiler. Ayrıca Kadıköy 'e bağlı Fikirtepe'de de çeşitli buluntular ortaya çıkmıştır. Elen Mitolojisi'ne göre Batum'a doğru yola çıkan 40 Yunanlı, İstanbul Boğazı'ndan geçerken, bugünkü Sarayburnu'nda karaya çıkmış, bulundukları yere, "Altın Boynuz" dedikleri Haliç'e ve Khalkedon'a yerleşmişlerdir.

Byzantion ve Bizans dönemi (M.Ö 667-M.S. 330)
İstanbul, bu dönemde adı Byzantion olan antik bir Yunan şehir devleti olarak kurulacak, kısa zamanda gelişip güçlenecek ve dönemin merkezi gücü Roma İmparatorluğu tarafından ele geçirilecektir. Romalilar tarafindan Byzantion, latinleştirilecek ve Byzantium olarak Roma İmparatorluğu'nun önemli şehirlerinden biri haline gelecek, adı değiştirilecek önce Byzantium sonra Augusta Antonina diye anılacaktır.
Antik Yunan Şehir Devleti Byzantion ve Antik Yunan Dönemi (M.Ö 667-M.Ö. 196)

Byzantion ve Konstantinopolis
Byzantion ve 0ligarşi dönemi (M.Ö. 667-M.Ö. 476)

Bugünkü İstanbul'un temelleri M.Ö. 7. yüzyılda atılmıştır. "Byzantion" şehri Megaralılar tarafından M.Ö. 667'de tarihi yarımadanın doğusunda Sarayburnu civarında kurulmuştur. Byzantion uzun süre şehir devlet yapısı göstermiştir. M.Ö. 478'de Byzantion Spartalı Pausanlılar tarafından ele geçirilmiştir.Ancak yönetimde sadece 2 yıl kalacaktır.

Byzantion ve demokrasi dönemi (M.Ö. 476-M.Ö. 196)

Byzantion Spartalı Pausanlıların yönetiminde ancak iki yıl kalabilmiş, sonra Pausanlılar şehrin halkı tarafından kovulmuşlardır. Böylece M.Ö. 476'dan itibaren Byzantion demokrasiyi yönetim biçimi olarak belirlemiştir. Uzun süre şehir devlet yapısı gösteren Byzantion, stratejik konumuna borçlu olduğu ekonomik gelişme sayesinde tüm antik Yunan bölgesine müdahale edebilen bir güç olmuştur.

Roma şehri Byzantion ve Roma dönemi (M.Ö. 196-M.S. 330)

Byzantion ve Roma Dönemi (M.Ö. 196- M.S. 1. yüzyıl)

M.Ö. 196'da Byzantion Roma İmparatorluğu'nun hakimiyeti altına girer. Byzantion Roma İmparatoru Septimius Severus tarafından Roma İmparatorluğu'na Roma Bağımsızlık Bildirgesi'yle dahil edilmiştir. Şehir Roma İmparatoru Vespasian tarafından 1. yüzyılda imparatorluğa sağlam bir şekilde bağlı kalması için latinleştirilir.

Byzantium ve Roma dönemi (1. yüzyıl-3. yüzyıl)

Byzantion İmparator Vespasian döneminde hızlı bir Latinleştirme politikasına tabi tutulur, adı Latince Byzantium olur ve Roma İmaparatorluğu'na tam bağlı önemli bir vilayet haline gelir. 196'da Byzantion Pers İmparatoru Pescennius ile anlaştığı için Roma İmparatoru Septimius Severus tarafından cezalandırılır ve şehir büyük zarar görür. Şehir sonra yine Septimius Severus tarafından baştan başa tekrar inşa edilir.

Augusta Antonina ve Roma dönemi (3.yüzyıl-330)
Augusta Antonina adı baştan başa yeniden inşa edilmiş ve düzenlenmiş şehre İmparator Septimius Severus (193-211)tarafından, oğlu Antonius'un şerefine verilmiştir. 3. yüzyılda bu ad kullanılmıştır. 330 yılında Byzantion I. Konstantin tarafından Roma İmparatorluğu'nun başkenti ilan edilir.

Konstantinopolis ve Bizans İmparatorluğu dönemi (330-1453)



Bizans İmparatorluğu'nda İstanbul, Konstantinopolis
İstanbul'un bu dönemde adı Konstantinopolis olarak değişecek, önce Roma İmparatorluğu'nun sonra Bizans İmparatorluğu'nun başkentliğini yapacaktır. Bizans başkenti Konstantinopolis yaklaşık 1000 yıl boyunca Orta Doğu'ya hakim bir şehir konumuna yükselecektir.

Roma başkenti Konstantinopolis ve geç Roma dönemi (330-395)
İstanbul'un başkentlik tarihi Roma İmparatorluğunun Doğu-Batı ayrışmasından 65 yıl önce başlamıştır. Byzantion 330 yılında İmparator Büyük Konstantin'in isteğiyle 'Nova Roma (Yeni Roma)' olarak Roma İmparatorluğu'nun başkenti yapılır, kentin ismi imparatorun ölümünden sonra onun anısına Byzantium'dan Konstantinopolis'e çevrilir. Roma'nın istilası ve yıkılmasıyla onun yerine geçen Konstantinopolis, 395'de ikiye bölünen Roma İmparatorluğu'nun ardılı devlet Doğu Roma İmparatorluğu'nun başkenti olur.

Bizans başkenti Konstantinopolis ve Bizans İmparatorluğu dönemi (395-1204)


Konstantinopolis, önce Doğu Roma İmparatorluğu adıyla kurulan ve Batı Roma İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra zamanla adı Bizans İmparatorluğu'na dönüşen devletin de 395'de başkenti olmuştur. Konstantinopolis erken ortaçağda da dünyanın en parlak ve zengin şehridir.

Latin başkenti Konstantinopolis ve Latin İmparatorluğu dönemi (1204-1261)

1204-1261 yılları arasında Latinlerin işgaline uğrayan Konstantinopolis Latin İmparatorluğu'nun başkenti haline gelmiştir.

Bizans başkenti Konstantinopolis ve geç Bizans İmparatorluğu dönemi (1261-1453)


Latin egemenliğinden sonra Konstantinopolis daha sonra tekrar 1453'e kadar Bizans İmparatorluğu'nun başkenti olmuştur.bu döneme kostantinopolistik denir

Konstantiniyye ve Osmanlı İmparatorluğu dönemi (1453-1922)

İstanbul bu dönemde büyük bir cihan imparatorluğunun başkenti olacak, üç kıtada yayılan toprakları 400 yıldan uzun süre hakimiyetinde bulunduracaktır.

  • Kentin 29 Mayıs 1453'te II. Mehmed tarafından fethedilmesinden sonra Osmanlı dönemi başlar.
  • Müslümanlarca Konstantiniyye olarak adlandırılan şehri, Rumlar Yunanca "??? ??? ????(?)" (/is tin boli/) yani "şehir'e" olarak kullanmışlardır. Osmanlı'da da bu ismi Istanbul olarak sıkça kullanılmıştır. Ruslar ise şehre Çarigrad (Çarın şehri) adını kullanmışlar. Şehrin Balkanlar'daki adı Stambul olmuştur.
  • 13 Kasım 1918 tarihinde İtilaf devletleri tarafından işgal edilen şehir, 6 Ekim 1923 tarihinde Türk ordusunun şehre girmesiyle sona ermiştir.

Türkiye Cumhuriyeti dönemi (1923-)
Modern İstanbul
  • 13 Ekim 1923'te Ankara'nın Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti ilan edilmesiyle İstanbul, M.S. 330'dan beri sürdürdüğü başkentlik özelliğini kaybetmiştir.
  • 28 Mart 1930'da Konstantinopolis (Konstantiniyye) adı tamamen yürürlükten kaldırılmış ve şehrin resmi adı İstanbul olmuştur.

1 Mayıs 2014 Perşembe

ANADOLU HİSARI MÜZESİ

Boğazın Anadolu yakasında, Göksu Deresinin denize döküldüğü yerde, adını hisardan alan semtte bulunmaktadır. Bu hisar, Osmanlılarca Boğazda yapılan ve geçişleri kontrol altına almayı hedefleyen ilk hisardır. İstanbulu fethetmek isteyen ve kuşatan Sultan Yıldırım Beyazıt tarafından, Karadenizden Bizansa gelecek yardımlara engel olmak için 1394te yaptırılmıştır. Bu yapıya II. Mehmed (Fatih) Devrinde "Hisarpeçe", depo ve bazı ikametgah amaçlı yapılar eklenmiştir. 1928 yılında Kandilli Belediyesi tarafından bazı küçük onarımlar yapılmıştır. 1991-1993 yılları arasında Kültür Bakanlığı tarafından bazı onarımlar yapılmıştır. Bugün Anadoluhisarı, Beykoz Belediyesi sınırları içinde yer almaktadır. Hisarda taşınır kültür varlığı bulunmamaktadır.

AYNALI KAVAK KASRI

Üç yüzyıl boyunca Haliç kıyılarını süsleyen ve günümüzde Aynalıkavak Kasrı adıyla tanınan yapı, Osmanlı İmparatorluğu Döneminde “Ayanalıkavak Sarayı” ya da “Tersane Sarayı” olarak bilinen yapılar grubundan günümüze ulaşabilen tek örnektir.
İstanbul’u tanıtan tarihsel kaynaklardan, yörenin Bizans Döneminde de imparatorlara ait bir dinlenme yeri olduğu anlaşılmaktadır. Haliç kıyılarından Okmeydanı ve Kasımpaşa sırtlarına doğru gelişen bu büyük bağ ve koruya; İstanbul’un fethinden sonra, Fatih Sultan Mehmet’ten başlayarak padişahlar da ilgi göstermiş ve Osmanlı İmparatorluk Tersanesi’nin Kasımpaşa’da kurulup gelişmeye başlamasıyla birlikte yöreye “Tersane Has Bahçesi” adı verilmiştir.
Buradaki yapılaşmaların tarihi, Sultan I. Ahmed Dönemine (1603-1617) dek inmektedir. Tarihsel süreç içinde çeşitli padişahların yaptırdığı kasırlarla gelişen ve “Tersane Sarayı” olarak anılan bu yapılar topluluğu; 17. yüzyıldan başlayarak “Aynalıkavak Sarayı” olarak da adlandırılmıştır.
Saray bütünü içinde yer alan ve Sultan III. Ahmed Döneminde (1703-1730) yaptırıldığı sanılan Aynalıkavak Kasrı, Sultan III. Selim Döneminde (1789-1807) yeniden düzenlenmiş ve bugünkü görünümünü kazanmıştır. Yapı; Divanhanesi, Beste Odası ve bu mekânların pencerelerini dolanan Yesarî’nin talik hattı ile yazılmış, Kasrı ve III. Selim’i öven, dönemin tanınmış şairleri Şeyh Galib ve Enderunî Fazıl’a ait şiirleriyle 18. yüzyıl mimarlık örnekleri arasında özel bir yer almaktadır.
Deniz cephesinde iki, kara cephesinde tek katlı kütlesiyle Osmanlı klasik mimarlığının son ve ilginç yapılarından biri olan Kasır; süsleme açısından da çağının beğenisini yansıtmakta, özellikle besteci Sultan III. Selim Dönemi kültürünün pek çok öğesini bünyesinde barındırmaktadır. Öyle ki, bu kültürün başlıca simgeleri olan sedir ve sedirimsi kanepe, mangal kandil gibi mobilyalarla döşeli olan odalar, bugün yok olmuş bir yaşam biçiminin görünümlerini sergilemektedir. Günümüzde bir müze-saray olarak ziyarete açık tutulan Aynalıkavak Kasrı’nın zemin katı, Sultan III. Selim’in besteci özelliği de göz önünde tutularak, Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan görsel kaynaklar ve kimi kurum ve kişilerin armağan ettiği çalgıların bir araya getirilmesiyle “Türk Çalgıları Sergisi” mekânına dönüştürülmüştür. Kasrın bahçesindeyse, özellikle yaz aylarında konuklara yönelik kafeterya hizmetleri, klasik Türk Sanat Müziği örneklerinin seslendirildiği Aynalıkavak Konserleri ile ulusal ve uluslararası nitelikte resepsiyonlar verilmektedir.

YILDIZ SARAYI

Yıldız Sarayı, ilk kez Sultan III. Selim'in (1789-1807) annesi Mihrişah Sultan için yaptırılmış,[1] özellikle Osmanlı padişahı II. Abdülhamit (1876-1909) süresinde Osmanlı Devletinin ana sarayı olarak kullanılmış olan saray. Günümüzde Beşiktaşİlçesi’nde yer alır. Dolmabahçe Sarayı gibi tek bir yapı halinde değil, Marmara denizi sahilinden başlayarak kuzeybatıya doğru yükselip sırt çizgisine kadar tüm yamacı kaplayan bir bahçe ve koruluk içine yerleşmiş saraylar, köşkler, yönetim, koruma, servis yapıları ve parklar bütünüdür.
Bu bölge Kanuni döneminden (1520-1566) başlayarak padişahlar için bir avlanma yeri olmuştur. Saray arazisi ile ne oranda örtüştüğü kesin olarak bilinmese de "Civan Kapucıbaşı Bahçesi", "Kazancıoğlu Bahçesi" adını taşıyan bahçe ve koruluklar büyük olasılıkla Yıldız Sarayı arazisini de içermekteydi. Bu bahçeler I. Ahmed döneminde (1603-1617) padişah bahçeleri arasına katıldı.
Bundan sonra bölgeye değişik zamanlarda, gereksinim oldukça birçok yapı eklenmiştir. Devrinin en özenle yapılmış yapıları arasında sayılabilecek olan bu yerler, burayı yapı bakımından bir yaşam alanı haline getirmiştir.
II. Abdülhamit'in 1876'da iki devrime sahne olan Dolmabahçe Sarayı'nı duygusal nedenlerle terkederek daha korunaklı olan Yıldız'a çekildiği anlatılır. Bu dönemde Yıldız siyasi yönetimin ana odağı haline gelmiş, hükümet biriminin bulunduğu ve Tanzimat döneminde siyasi yaşamın asıl eksenini oluşturanBab-ı Ali'yi gölgede bırakmıştır. 1882'de Mithat Paşa ve Mahmut Celaleddin Paşa'nın idamını buyruk eden saray mahkemesi Yıldız Sarayında gerçekleşmiş ve bu nedenle Yıldız Mahkemesi adını kazanmıştır. Bu tarihten sonra Yıldız Sarayı, II. Abdülhamit'in yönetimine istinaden bir korku ve dalavere merkezi olarak ünlenmiş, ve bir dönem "yıldız" sözcüğünün Osmanlı basınında kullanımı, siyasi çağrışımları olabileceği gerekçesiyle, II. Abdülhamit'in sansür idaresi tarafından engellenmiştir. Sultan Abdülhamit'in 1909 yılında 31 Mart Vakası'ndan sonra tahttan indirilmesi üzerine saray bir halk kalabalığı tarafından yağmalanmış ve kısmen yakılmıştır. Bu yağmalama eylemi sırasında, Abdülhamit'e bildiri vermiş veya polis ajanı olarak çalışmış olan kişilerin kendilerine ait belgeleri arayarak yoketmeye çalıştıkları anlatılır.