26 Mart 2014 Çarşamba

KARİYE MÜZESİ

Kariye Müzesi İstanbul'da Karagümrük semtinde Edirnekapı bölümünde bulunan müzedir. Bizans döneminde kilise, fetihten sonra ise cami olarak kullanılmış tarihi bir yapıdır.


ÇEKMEKÖY

Çekmeköy, İstanbul'un Anadolu Yakası'nda yer alan bir ilçesi. Önceleri Ümraniye'ye bağlı bir belediye olan Çekmeköy, 2009'da Ömerli, Alemdağve Taşdelen ilk kademe belediyelerinin tüzel kişiliklerinin sona ermesi ve bu belediyelere bağlı 17 mahalle ile 5 köyün katılmasıyla oluştu. 148,08 kilometrekarelik alanda 135.603 kişinin yaşadığı Çekmeköy'de nüfus, ilçe olmadan önce 75.423 iken 1990'da 13.523, 2000'de 37.502, 2007'de 70.683 olarak sayılmıştır.

İlçenin kuzeybatısında Beykoz, kuzeydoğusunda Şile, güneybatısında Ümraniye, güneydoğusunda ise Sancaktepe yer almaktadır.


 

YERBATAN SARNICI

Yerebatan Sarnıcı M.S. 542 yılından beri insanlarda merak uyandıran bir Bizans eseridir. İstanbul‘daki en en turistik noktaların başında gelir. Büyük Saray’ın ve şehir halkının su ihtiyacını karşılamak için yapılan bu yapı sarnıçtan çok gizli bir mabedi andırmaktadır. Bu dev sarnıç öyle gösterişlidir ki dönemin halkı tarafından “Yerebatan Sarayı” olarak adlandırılmıştır. Buranın adının yabancı kaynaklarda “Basilika” olarak geçmesinin nedeni tam olarak bilinmiyor. Tahminlere göre çevresinde bulunan bir basilikadan dolayı bu ismi aldığı düşünülüyor.


Yerebatan Sarnıcı’nın hala aynı etkileyiciliğini korumasında dönem dönem yapılan yenileme ve düzenleme çalışmalarının etkisi büyüktür. Yapı bugüne gelene kadar dört defa restore edildi. İlk düzenlemeyi Osmanlı Padişahı III. Ahmet yaptırmıştır. Osmanlı döneminde tarihi yapıyla ilgilenen diğer padişah ise II. Abdülhamit’tir. Cumhuriyet döneminde ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 1987 ve 1994 yılında yaptığı çalışmalarla sarnıç ziyaretçilerini ağırlamaya hazır hale getirilmiştir. Bugün yapı; sadece görülecek tarihi bir yer olarak değil, içinde değişik etkinlikler düzenlenen kültürel bir mekan olma özelliğini de taşıyor.

Yerebatan Sarnıcı

PANORAMA 1453 TARİH MÜZESİ

Panorama 1453 Tarih Müzesi İstanbul‘un fethinin üzerinden 555 yıl geçtikten sonra açılması planlanmış, ancak açılışında yaşanan gecikme dolayısıyla 556 yıl sonra açılmış modern bir müzedir. Alışılan müzelerden farklı olarak burada tarihi eserler sergilenmemekte, tarihin bir kesiti çizim ve canlandırma yardımıyla sergilenmektedir. Sergilenen kesit İstanbul’un fethidir.

Panorama 1453 Tarih Müzesi tarihsel olarak da anlamlı bir yerde kurulmuştur. Kurulduğu bölge Topkapı Parkı içidir. İstanbul’un fethi için yaşanan büyük savaşta Osmanlı orduları burada ağır kayıplar vermiş, Bizans bu surlar içinde günlerce direnmiştir. Gemileri karadan yürüten irade burada da kendini göstermiş, yaşanan bütün zorluklara rağmen İstanbul fethedilmiştir. İşte müze tam da bu zorlukların öyküsünü destansı bir biçimde anlatmaktadır.


 Panorama 1453 Tarih Müzesi

ANADOLU HİSARI

Anadolu Hisarı İstanbul‘un fethi için büyük çaba harcamış Osmanlı padişahı Yıldırım Bayezit tarafından inşa edilmiştir. Boğazın Anadolu yakasında, bulunduğu bölgeye adını veren bir hisardır. Kurulduğu alan Rumeli Hisarı’nın yaklaşık dörtte biri büyüklüğündedir. Yaklaşık 7 bin metrekare büyüklüğündeki bu alan İstanbul Boğazı’nın hakim bir noktasında bulunmaktadır. Padişahın İstanbul kuşatması sırasında askeri taktik amacıyla hazırladığı bu hisar kuşatmada kuzey yönünden gelecek tehlikeleri bertaraf etmiştir.

Anadolu Hisarı ve Rumeli Hisarı isimli iki kalenin de inşa amacı aynıdır. Hem Karadeniz bölgesi üzerinden gelecek tehlikeleri ortadan kaldırarak boğaz hakimiyetini sağlamak hem de Bizans’ın ortadan kaldırılmasını sağlamak gibi iki amaca hizmet eden bu yapılar tarihsel misyonlarını fetihle sonlandırmışlardır. Fetihten sonra sadece boğaz kontrol merkezleri olarak kullanılmış, birer gümrük merkezi gibi işlemiştir. Cumhuriyet tarihinde de bu hisarlar sadece turizm değeri için muhafaza edilmiştir.

Anadolu Hisarı‘nın yapılış tarihi Rumeli Hisarı’ndan 57 yıl önceye dayanır. İnşa tarihi tarihçiler tarafından 1395 olarak belirlenmiştir. Yapımında Bizans eserlerinin artığı taşlar kullanılmıştır. Hisar iç içe iki kaleden oluşmaktadır. Bu tarz inşaat Ortaçağ döneminin şato, kale ve kule inşaatlarında esastır. Havan topu gibi bir askeri icat olmadığı için savunma bu şekilde daha kolay olmakta, savunma güçleri daha uzun direnmekteydi. Bu yüzden iç kale ile dış kale arasında bir kapı yapılmamış, bağlantı kaldırılabilir bir köprü aracılığıyla sağlanmıştır.


 

RUMELİ HİSARI

  Rumeli Hisarı Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul‘da inşa edilen ve savaş amaçlı kullanılan küçük bir kaledir. 30 bin metrekarelik bir alan üzerine kurulan bu yapı İstanbul’un fethi sırasında askeri manevra yeteneğini arttırıcı bir etki yapmıştır. Fatih’in askeri taktik ve stratejisinin bir ürünü olan yapı İstanbul’un fethini mümkün kılan bir kaç eserden biridir.

Rumeli Hisarı ve Anadolu Hisarı karşı karşıya bulunur. Her ikisinin temsil ettiği askeri özellikler her iki yakanın da Osmanlı hakimiyeti altına geçmesiyle işlevsiz kılınsa da yapıların tarihsel önemi bitmemiştir. Rumeli Hisarı Avrupa yakasında, Sarıyer kıyısında bulunur. Anadolu Hisarı ile arasında 850 metre bulunur. Bu özelliğiyle Boğaz’ın en dar alanında kurulduğu bilim insanları tarafından ifade edilmektedir.

Rumeli Hisarı savaş gayesiyle dört ayda inşa edilen büyük bir eserdir. Askeri yönü daha çok anlatılsa da yapının sanatsal bir eser olduğu gerçeği de gözardı edilmemelidir. Bu gün yapı askeri, tarihi ve turistik bir değer olarak topraklarımızda bulunmakta ve büyük bir ziyaretçi kitlesine hitap etmektedir. Tarihçilere göre hisar inşasında dönemin padişahı Fatih Sultan Mehmet bizzat koordinatör olarak çalışmıştır. Bu yanıyla da zamanının ruhunu anlatan bir şaheser olma özelliğindedir.


 

24 Mart 2014 Pazartesi

ÇAMLICA

. Çamlıca Tepesi İstanbul‘un en yüksek iki tepesine verilen isimdir. Çamlıca Tepesi ismi genel olarak Büyük Çamlıca Tepesi için kullanılmaktadır. Ancak Küçük Çamlıca Tepesi de bu tepenin güneyinde yer alan ve yaklaşık 44 metre daha aşağı bir seviyede yer alan bir tepedir. Büyük Çamlıca Tepesi 262 metre, Küçük Çamlıca Tepesi 228 metredir. İstanbullular genelde büyük tepeye rağbet etmiş, küçük tepe doğal haline daha yakın kalmıştır.

Çamlıca Tepesi bu gün içinde Sosyal Tesis, park ve restaurantın bulunduğu geniş bir kompleksi ifade eder. Burası doğal yüksekliği dolayısıyla GSM vericileri ve radyo frekans yayıcıları için de tercih edilen bir bölgedir. Ancak bu dev direklerin kuşkusuz bölgenin estetik yapısına zarar veren biçimleri bulunmaktadır.

Çamlıca Tepesi Osmanlı döneminde de rağbet gören bir yerdir. Çeşitli divan şiirlerine konu olmuş, şarkılarda sıkça adı geçirilmiş, aşıkların mekanı olarak nam salmıştır. Hatta cumhuriyet döneminde de bu tepede pek çok şairin İstanbul şiirleri yazdığı bilinmektedir. Manzarası ve havasıyla kuşkusuz herkesi etkileyen ve neredeyse tüm ziyaretçilerinin şiir heveslerini kabartan bu tepede gelin ve damatların da fotoğraf çektirmek için uğraması adettendir.


Çamlıca Tepesi İstanbul’un yedi tepesinden biridir. Ancak belki de tüm İstanbul’u seyretmenin zevkine vardıran en güzel ve en büyük tepedir. Buradan İstanbul seyredilmeden İstanbul gezisi asla tamamlanmamalıdır. Bölgenin bilinen tarihinde padişahların da bu bölgede ikamet ettiği bilinmekte, hatta IV. Murat’ın burada Bağ-ı Cihan Kasrı’nı yaptırdığı belirtilmektedir.

KADIKÖY

İlçenin eski adı olan Kalkedonya'nın körlerin yeri anlamına geldiği sanılmaktadır. İstanbul'un kuruluşuyla ilgili mitte bu isim yer almaktadır. Yer değiştiren bir kavim yeni yerleşimlerine nasıl ulaşacaklarını öğrenmek için bir kahine danışır. Kahin kavimdekilere körlerin ülkesinin karşısına yerleşmelerini söyler. Bu günkü İstanbul'a ulaşan kavim bulundukları taraf boş iken karşı kıyıda bir yerleşim olduğunu farkeder. Bulundukları yerin avantaj ve güzelliklerini farkedemeyen karşı kıyıdaki insanların ancak kör olabileceklerini iddia edip İstanbul'a yerleşirler. Böylece bugünkü Kadıköy yöresindeki yerleşim körlerin yeri anlamındaki Kalkedon adını alır. İstanbul'un fethinden sonra Kalkedonya'nın yönetimi, II. Mehmed tarafından İstanbul kadısı Hızır Bey'e verildiği için, yerleşmenin Kadıköy adını aldığı sanılmaktadır.

FATİH

Konstantinopolis 1453'te Osmanlılar tarafından fethedildiğinde Ortodoks PatrikhanesiAyasofya'nın hemen yanında yer almaktaydı. Patrikhane fethi izleyen günlerde önce Havariyun Kilisesi'ne daha sonra da Fener'e taşındı.


Fatih Sultan Mehmet fethin onuncu yılında yıktırdığı Havariyun Kilisesi'nin yerine kendi adıyla anılan büyük bir külliye yaptırdı. Fatih Külliyesi'nin çevresinde zamanla bir Müslüman mahallesi ortaya çıktı. Külliyenin adıyla anılmaya başlayan bu mahalle hızla klasik bir Osmanlı-Türk şehri halini almış, Fatih semtine ve ilçesine adını vermiştir.

23 Mart 2014 Pazar

SULTAN AHMET CAMİ

                   

                         
Sultan Ahmet Camii
Sultan Ahmet Camii
Temel bilgiler
Yerİstanbul, Türkiye
İnançİslam
Mimari
Mimar(lar)Sedefkar Mehmet Ağa
Mimari türCami
Mimari biçimOsmanlı
İnşaat başlangıç tarihi1609
Tamamlanma tarihi1616
Özellikler
Uzunluk45 metre

SÜLEYMANİYE CAMİ RESİMLERİ


                                                                                                                             



AYASOFYA MÜZESİ

Ayasofya eski çağlarda bile dünyanın sekizinci harikası olarak kabul edilen bir mimaridir.İstanbul‘un en turistik yapılarından olan müze bu gün de en önemli müzelerin başını çekmektedir. Yapıldığı 360 yılından beri onca badire atlatan yapı birçok kez yenilenmiş ve bugüne kadar gelmiştir.

Dönemin tarihçisi Sokrates’in aktardığına göre ilk bina Artemis Tapınağı’nın kalıntıları üzerine kurulmuş ahşap bir yapı olarak inşa edilmiş. O dönem bölgenin en büyük kilisesi olarak adlandırılan bu yapı 404 yılında çıkan bir yangınla kül olmuş. Binanın ikinci inşasında yine ahşap bir çatı tercih edilse de duvarların taş olmasına dikkat edilmiş. İkinci bina da 532 yılında yakılmış.


22 Mart 2014 Cumartesi

EYÜP SULTAN CAMİ


Eyüp Sultan Cami kökleri Bizans dönemine kadar uzanan bir yerleşim yerine inşa edilmiştir. Rivayete göre burada sahabeden Eyüp el-Ensari’nin mezarı bulunmaktadır. Ancak tarihçiler bölgenin bizans döneminde de kutsal sayılan bir yer olduğunu belirtmektedirler. Osmanlı’nın İstanbul fethi sırasında fethin fikir öncüsü Akşemsettin rüyasında Eyüp Sultan’ın mezarının burada olduğunu görür. Ertesi gün gerekli çalışmalara yapılır ve bölgede bir mezara rastlanır. Mezar eski dönemlerde de kutsal sayıldığı için gerekli saygı gösterilerek inşa edilmiştir. Buna bağlı olarak da dönemin ilk İstanbul camisi mezarın bulunduğu yerde inşa edilir.

Eyüp Sultan Cami bölgede kimin mezarı olduğundan bağımsız bir şekilde önemli bir turizm merkezidir. Bu turizm hem inanç turizmi kategorisinde hem de tarihi turizm kategorisinde değerlendirilebilir. Her yıl Türkiye’nin ve dünyanın değişik yerlerinden gelen turistler burada inançlarına göre çeşitli ritüellerde bulunmaktadırlar. Bunların en önemlisi İslam inancına göre turbede yapılan dua ve camide kılınan ziyaret namazıdır.
Eyüp Sultan Cami İstanbul Avrupa yakasında Eyüp semtinde bulunur. Mimari olarak lk dönem Osmanlı mimarisi kapsamındadır. Camide Ayasofya gibi eserlerden çok fazla etkilenilmemiştir. Bu haliyle diğer Osmanlı camilerinden ayrılmaktadır. Cami bu günkü haline 1800′lü yıllarda kavuşmuş olmasına rağmen ilk dönem inşasına uygun bir şekilde yeniden inşa edildiği bilinmektedir. Cami kompleksi içinde bulunan turbede bir çeşme bulunmaktadır. Burada bulunan su zaman içinde kutsal sayılmaya başlanmıştır. Turbenin tek kubbesi bulunmaktadır. Dönemin diğer eserlerinin aksine sekiz köşeli inşası tarihçilerde şaşkınlığa sebep olmaktadır.
Eyüp Sultan Cami Osmanlı’nın her döneminden izler taşır. İlk inşa döneminde Fatih Sultan Mehmed ve dönemin düşünüş tarzını yansıtan cami sonraki dönemlerde de aynı şekilde izlerle beslenmiştir. Bunlar arasında cami içinde III. Selim dönemine ait Mevlevi sikkeleri ayrı bir önem taşımaktadır. Yıllar boyu pek çok şair yazar devlet adamı vasiyetinde buraya gömülmek istediğini belirtmiştir. Sokullu Mehmet Paşa, Beşir Fuad, Necip Fazıl, Fevzi Çakmak gibi pek çok ünlü şahsiyetin mezarı burada bulunmaktadır. Bu yanıyla da diğer turbe ve camilerden ayrılmaktadır.
Eyüp Sultan Cami Osmanlı tarihi açısından siyasal bir öneme de sahiptir. Padişahların taht törenleri, savaş hazırlıkları bu cami üzerinden ilan edilmektedir. Bu yanıyla yüzyıllarca siyasal bir üs görevi de görmüştür. Bu gelenek Fatih döneminde başlamıştır. Teokratik devlet düzeninin bir geleneği olarak şeyhulislam padişaha kılıcını törenle kuşandırır, padişah dini otoriteden devlet yönetimini devralırdı.

Eyüp Sultan Cami kuşkusuz ünlü Pierre Loti Kahvesi ile de anılmalıdır. İstanbul’un hakim tepeleri arasında sayılan bu yeşil ve güzel tepede bir çay veya kahve eşliğinde dünyanın en güzel şehirlerinden birini izlemek mümkündür. Normal dönemlerde tepenin en uç kısmındaki masalarda yer bulmak mümkün değildir. Burada oturabilmek için fazlasıyla çaba harcamak gerekir. Ancak eğer fırsat bulunmuşsa mutlaka buradan İstanbul izlenmelidir. Adını İstanbul aşığı şair ve yazardan alan bu tepe yıllar boyu bu isimle anılmıştır.

İSTANBUL PORANAMASI İLE İLGİLİ ŞİİR

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Güzelim bahar rüzgarında çiçek kokuları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

OK MEYDANI

Okmeydanı, İstanbul'un Kağıthane ve Şişli ilçelerine bağlı bir semttir. Fatih Sultan Mehmet'in bu bölgede okçuluk müsabakaları için kurdurduğu ok meydanı ve okçuluk tekkesi nedeniyle bu ad verilmiştir. Yakın komşuluğundaki caddelerde uzun mesafelere atılan okların düştüğü yerleri belirlemek için dikilmiş menzil (nişan) taşları vardır. Okmeydanı semtinin tapuları Fatih Sultan Mehmet Vakfındadır. Bu nedenle zaman zaman Okmeydanı semtinin yıkılması söz konusu olmuştur. Vakıf zaman zaman yıkım için bölgeye gelmektedir. Ama yıkım şimdiye kadar gerçekleşmemiştir.

Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Şişli Kaptanpaşa Mahallesi'nde bulunmaktadır ancak adında geçen "Okmeydanı" kelimesinden ötürü, Hastane ve yakın çevresi de Okmeydanı diye bilinmektedir ancak resmi anlamda bir bağı yoktur. Türkiye'nin fiziki anlamda en iyi okullarından biri olan Beyoğlu Dilnihat Özyeğin Anadolu Lisesi,İ.T.O Anadolu Ticaret Meslek Lisesi,geçtiğimiz yıllarda hizmete açılan Cevdet Şamikoğlu İlköğretimokulu ve Cavit Çağlar İlkokulu, Hacı Bektaş-ı Veli cem evi alevi kültür merkezi',Cemal Kamacı Spor Kompleksi, Fuat Soylu İlk Ögretim Okulu,Tülin Manço İlköğretim Okulu,Hüseyin Avni Kurşun İlk öğretim Okulu,Osman Tevfik Yalman İlköğretim okulu, Halil Rıfat Pasa Lisesi gibi önemli yapıları barındırır. Özel Okmeydanı Hastanesi Özel Hastahaneleridir. Semtin Okmeydanı Fetih Spor isimli takımıda bulunmaktadır.Ayrıca 2008 yılında şampiyon olan Okmeydanı Mahmut Şevket Paşa Spor klübüde bulunmaktadır.

II.Abdülhamit döneminde yaşanan göç ve savaşlar nedeniyle, İstanbul’da kimsesiz, bakıma muhtaç kişilerin, çocuk ve yaşlıların barınması ve bakımı için Darülaceze müessesesi kurulmasına karar verilmiş, yer olarak da Okmeydanı seçilmiştir. Darülaceze, Okmeydanı’nda hala faaliyetine devam etmektedir.

1912 yılında İstanbul-Okmeydanı’nda Marconi tarafından bir Telsiz Verici İstasyonu kurulmuştur. Kurulan bu istasyonda 600-1000 metre dalga boyunda yayın yapabilen spark (şimşek) tipi vericiler kullanılmıştır.[1] Günümüzde bu istasyon bulunmamaktadır. Bu istasyon nedeniyle, mevki olarak, günümüzde ki Mahmut Şevket Paşa Mahallesi ve Darülaceze civarı “Telsiz altı” olarak adlandırılırdı.

Okmeydanı da kentleşmeden nasibini almıştır. Okmeydanı'nda her ne kadar çok fazla gecekondu bulunsa da, Mecidiyeköy'e yakınlığı gökdelenlerin artışına sebep olmuştur. Memorial Hastanesi ile İstanbul Adalet Sarayı buradadır.

Ayrıca, Okmeydanı'nda da lüks siteler bulunmaktadır. Middle-Ist konutları burada bulunmaktadır. (Bu konutlar adını, yaptıran firma Ortadoğu İnşaat'tan alır.)

HAYDAR PAŞA GARI

 Devrin Osmanlı padişahı II. Abdülhamit döneminde, 30 Mayıs 1906 tarihinde yapımına başlanmıştır. 19 Ağustos 1908 tarihinde tamamlanıp hizmete girmiştir. Bir rivayete göre binanın bulunduğu sahaya III. Selim'in paşalarından Haydar Paşa'nın adı verilmiştir. Binanın inşaatı, Anadolu Bağdat adı altında bir Alman şirketi gerçekleştirmiştir. Ayrıca bir Alman'ın teşebbüsüyle garın önünde mendirek inşa edilerek Anadolu'dan gelecek veya Anadolu'ya gidecek vagonların ticari eşyasını yükleme ve boşaltma işlevi için tesisler yapılmıştır.

İki Alman mimar Otto Ritter ve Helmuth Cuno tarafından hazırlanan proje yürürlüğe girmiş, garın yapımında Alman ustalarla İtalyan taş ustaları birlikte çalışmıştır. I. Dünya Savaşı sırasında gar deposunda bulunan cephanelere 1917'de yapılan bir sabotajla çıkan yangın sonucu binanın büyük bir bölümü hasar görmüştür. Yeniden onarılan bina bugünkü şeklini almıştır. 1979'da Haydarpaşa'nın açıklarında Independenta adlı tankerin bir gemiyle çarpışması sonu meydana gelen patlamadan ve sıcaktan dolayı binanın O Linneman adlı ustanın yaptığı kurşun vitrayları hasara uğramıştır. 1976'da aslına uygun olarak yeniden geniş çapta onarılmış ve 1983'ün sonunda dört dış cepheyle iki kulenin restorasyonu tamamlanmıştır.

28 Kasım 2010 tarihinde çatısında çıkan ağır yangından dolayı çatısı çökmüş ve 4. katı kullanılamaz hale gelmiştir.[1]

                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                               

20 Mart 2014 Perşembe

DOLMABAHÇE SARAYI

Evliya Çelebi, Dolmabahçe Sarayı’nın bugünkü yerinde Yavuz Sultan Selim’in bir köşk yaptırdığını yazar. I Ahmet zamanında, mekân taşla doldurulur ve köşk büyütülür. Sarayın ve yerleşimin adı buradan gelir. 19 yy.da II. Mahmut aynı yerde yeni bir saray bina eder. Bugünkü yapı ise 1842 yılında I. Abdülmecit tarafından, Karabet Balyan’a inşa ettirilir. Yapımı 1853 senesine kadar devam eden Saray Abdülmecit’in İkamet ettiği yer olmasının yanı sıra, resmi işleri de gördüğü mekândır.Abdülmecit’ten sonra kardeşi Abdülaziz’de bu Saray’da yaşamıştır. Cumhuriyet’in ilanından sonra Atatürk’ün İstanbul’daki Cumhurbaşkanlığı Konutu olan Dolmabahçe Sarayı, 10 Kasım 1938 tarihinde Atatürk’ün öldüğü yer olması münasebetiyle, Cumhuriyet tarihinde ayrı bir öneme sahiptir.Dolmabahçe Sarayı’nın ana yapıları Harem, Mabeyn, Saat Kulesi ve Dolmabahçe Camiidir. Saray’da 285 oda ve 46 adet salon, 6 hamam ve 68 tuvalet vardır. Saray 110 bin metrekare alana kurulmuş ve 1910’larda elektrik ve kalorifer sistemine geçmiştir.Mabeyn merdivenlerinin korkulukları, kristallerle süslenmiş harikulade bir görünümde olup Mabeyndeki Taht Salonu’nda bulunan 36 metrelik kubbeden sarkan dört tonluk ve yedi yüz elli ampullü kristal avize, salona Avrupai bir hava katmaktadır. Bu avize Kraliçe Victoria’nın hediyesidir. Bu Taht Salonu 19 Mart 1877 tarihinde, II Abdülhamit’in Osmanlı meclisini açılışına ev sahipliği de yapmıştır. Ayrıca Haremde, Taht Salonu’nun izlenebileceği bir koridor vardır. Harem, törenlerin yapıldığı Mavi Salon, kadınların eğlendiği Pembe Salon, Atatürk’ün kaldığı odalar, Valide Sultan odaları gibi farkı mekânları barındırır. Saray’ın girişinde yer alan 30 metre yüksekliğindeki saat kulesininse 1895 yılında tamamlandığı söylenir. Saray’ın yanındaki Dolmabahçe Camii, Osmanlı mimarisine damgasını vuran Balyanlardan, Nikoğos Balyan tarafından 1853 yılında tamamlanmıştır. Dolmabahçe Sarayı’nın arka kısmında Sultan’ın kuşları için 19 yy.da inşa edilmiş ufak bir köşk yer alır. Yapıda o dönem farklı türden, birçok kuş barındırılmıştır. Günümüzde müzeye dönüştürülen Dolmabahçe Sarayı, Milli Saraylar Daire Başkanlığına bağlıdır.

İSTANBUL SARAYLARININ RESİMLERİ





























BEYLERBEYİ SARAYI

Beylerbeyi Sarayı

Beylerbeyi Sarayı İstanbul’un Üsküdar ilçesinin Beylerbeyi semtinde bulunan ve Sultan Abdülaziz tarafından 1861-1865 yıllarında mimar Sarkis Balyan’a yaptırılan saraydır.Sarayın bulunduğu yer tarihi bir yer olup, buranın yerleşim alanı olarak kullanılması Bizans dönemine kadar uzanmaktadır. Bu bölgede Bizans döneminde İstavroz Bahçeleri olarak anılan bir koruluk bulunmaktaydı.[1] Bizans döneminde bu bölgeye, 2. Konstantinos’un diktirdiği büyük haçtan ötürü İstavroz (Stavroz) adının verildiği söylenmektedir.[2] Eremya Çelebi Kömürcüyan, bu bölgede Bizans dönemine ait kilise ve bir ayazmanın 17. yüzyılda hala ayakta olduğunu belirtmiştir.
Osmanlı dönemine ait buradaki ilk yapı ise II. Selim’in kızı olan Gevher Sultan’ın sarayıdır. IV. Murad bu sarayda dünyaya gelmiştir. Daha sonra 17. yüzyılda bu bölgede I. Ahmet tarafından Şevkabad Kasrı, III. Ahmet döneminde ise Ferahabad yalısı yaptırılmış, I. Mahmud ise annesi için Ferahfeza Kasrı’nı yaptırmıştır. Bu bölge padişahların hasbahçesi olarakta kullanılmıştır. III. Mustafa döneminde buradaki yapılar yıktırılıp arazisi halka satılmıştır.[3] II. Mahmud daha sonra bu satılan arsaları tekrar geri alıp, 1829 yılında burada bir ahşap saray yaptırmıştır. Bu sarayın 1851 yılında çıkan bir yangın sonucunda bir kısmı yanmıştır. Sultan Abdülmecid’in de içinde olduğu bir sırada yanan saray uğursuz olduğu düşünülerek bir süre kullanılmamıştır. Daha sonra 1861-1865 yılları arasında yanan sarayın yerine Sultan Abdülaziz tarafından bugünkü Beylerbeyi Sarayı yaptırılmıştır. Sarayın mimarı Sarkis Balyan ve kardeşi hassa mimarı Agop Balyan’dır.
Beylerbeyi Sarayı, bir saray kompleksi olup geniş bir bahçenin içinde asıl saray (yazlık saray) ile birlikte Mermer Köşk, Sarı Köşk, Ahır Köşk ve iki küçük deniz köşkünden oluşur.
Asıl saray olan yazlık saray, Rönesans, Barok ve doğu-batı üslubunun kaynaştırılması ile yapılmıştır. Deniz kenarındaki rıhtım üzerinde inşa edilen saray kagir bir yapı olup yüksek bir bodrumun üzerine yapılmış 2 katlı bir yapıdır. Saray; Harem ( kuzey bölümü) ve Mabeyn-i Hümayun (güney bölümü) dairelerinden oluşup; üç giriş, altı büyük salon 24 oda 1 hamam ve 1 banyo içermektedir. Saray dikdörtgen bir yapıdadır. Sarayın çatısı bütün cepheleri dolaşan bir korkuluk ile gizlenmiştir. Sarayın dış görünüşü zemin katla üst katı birbirinden ayıran kuvvetle belirtilmiş bir silme ile ayrılmıştır. Sarayın deniz ve yan cephelerinin orta bölümleri dışarıya doğru taşan üç bölüm halinde düzenlenmiştir. Yapının pencereleri dikdörtgen şeklinde olup kemerlerle süslenmiştir. Pencerelerin ve duvar köşelerinin arasında tek ve çift sütunlar bulunmaktadır. Birinci kat tamamen mermerle, ikinci kat ise mermer benzeri taşlarla döşenmiştir.

Sarayın içi de ahşap oymacılığı, altın nakış işçiliği, resim ve yazı gibi öğelerle süslenmiştir. Sarayın iki katının planı da ortadaki büyük bir salonun çevresindeki odalardan oluşmaktadır. Zemin katta suyu denizden alınan ve üzeri camekanla örtülü bir havuz bulunmaktadır. Zemin katta salonun köşelerinde toplam dört oda vardır. Zemin kattan üst kata havuzun karşısında bulunan çift kollu geniş bir merdiven ya da servis merdiveninden çıkılır. Üst katta bulunan büyük salona Kabul Salonu denir. İkinci katta büyük salonun dışında iki küçük salon ile deniz ve kara cephesine bakan küçük odalar vardır. Sultan Abdülaziz sarayın iç dekarosyonuna özel bir ilgi göstermiş denize olan tutkusu nedeni ile sarayın tavanlarındaki bazı çerçeve ve kartuşların içine deniz ve gemi temaları işletmiştir. Bunun dışında sülüs ve ta’lik hatlarıyla yazılmış manzumeler vardır.[2] Sarayın harem bölümü ise daha sade düzenlenmiştir. Sarayın Harem, Selamlık ve koltuk kapılarından olmak üzere üç girişi vardır.

Saray kompleksinin diğer yapıları olan Mermer ve Sarı Köşkler 2. Mahmud döneminde yapılan eski sarayın parçalarıdır. Mermer Köşkün cepheleri büyük mermer levhalarla kaplı olduğundan bu adı almıştır. Bahçede ki büyük havuzun arka kısmında yer alır. Tek katlı olup ampir üslupta yapılmış bir yapıdır.[4] Büyük bir salon ile iki odadan oluşur. Salonunda büyük oval bir havuz bulunmaktadır.

Deniz Köşk

Sarı Köşk ise havuzun kenarında bulunup bodrumuyla birlikte toplam üç katlı kagir bir yapıdır. Bütün katlarında birer salon ve ikişer oda vardır. Salonunda barok merdiven bulunan toplam üç bölümden oluşan sade bir yapıdır. Köşkün içinde deniz resimleri vardır. Yapının ön ve arka cephelerinde yarım daire kemerli üçlü pencere grupları vardır.[5]

"Tunç Heykeller"

 

Beylerbeyi Sarayının İstanbul Boğazı'ından görünümü (Şubat 2013)

Beylerbeyi Sarayı ve çevresi (Julia Pardoe'nun 1838 yılında Londra'da yayınlanan The Beauties of the Bosphorus isimli kitabından) [6]

Ahır Köşk, padişahın atlarının bakımı için yaptırılmıştır. Saray arazisini güney bölgesinde bulunmaktadır. Sarayın kapı ve pencereleri at nalı kemerlidir. İçerisinde bir havuz ve yirmi bölmeli bir ahır vardır. Bu Köşk hayvan resimleri ve at figürleri ile süslenmiştir.

Beylerbeyi sarayı denizden geriye doğru setler halinde yükselen geniş bir bahçenin içinde yer alır.[7] Sarayın bahçesinde ağaç ve havuzlarla birlikte tümü Paris’te yaptırılmış olan tunçtan hayvan heykelleri ile süslüdür. Bahçede 80*30 m boylarında içinde sandalla gezilebilecek büyük bir havuz vardır. Bahçe, denize paralel, rıhtım boyunca uzanan süslü bir duvarla çevrilidir. Duvarın üzerinde saraya denizden girişi sağlamak amacı ile iki kapı yapılmıştır. Bunun dışında duvarın her iki tarafında küçük deniz köşkleri bulunmaktadır. Bu köşkler altıgen bir yapıda olup, çatıları çadır biçiminde yapılmıştır. Her iki köşkte de bir oda ve bir tuvalet bulunmaktadır.

Saray padişahların yanı sıra bugüne kadar birçok ünlü ismi ağırlamıştır. 2. Abdülhamid Balkan Savaşlarından sonra güvenlik nedeniyle Selanik’teki Alatini Köşkü’nden alınıp Beylerbeyi Sarayı’na getirilmiş ve hayatının geri kalan kısmını bu sarayda geçirmiştir. Sarayın ilk önemli yabancı konuğu ise 3. Napolyon’un karısı Eugénie olmuştur. Sarayın diğer önemli konukları ise Karadağ Kralı Nikola, İran Şahı Nasrüddin ile Ayastefanos Anlaşmasını imzalamak için İstanbul’a gelen Gran Dük Nikola ve Avusturya-Macaristan İmparatoru Franz Joseph’tir. Cumhuriyet döneminde ise Atatürk’ün davetlisi olarak 1934 yılında İstanbul’a gelen İran Şahı Rıza Pehlevi bu sarayda konuk edilmiştir. 1936 yılında ise Balkan Oyunları Festivali bu sarayda düzenlenmiş ve Mustafa Kemal Atatürk o geceyi Beylerbeyi Sarayı’nda geçirmiştir.[8]

Beylerbeyi Sarayı, 1909 yılında mimar Vedat Tek tarafından onarılmıştır. Cumhuriyet döneminde ise saraya gereken ilgi gösterilmemiştir. Boğaziçi Köprüsü’nün sarayın yakınına yapılması sarayın bütünlüğün bozulmasına neden olmuştur.[9] Ayrıca sarayın büyük bahçesinin bir kısmı Karayollarına bir kısmı Deniz Astsubay Okulu’na verilmiştir.[10] Gerek Boğaziçi Köprüsü’nün yapımı gerekse çeşitli kurumlarca kullanılan yapıları sarayın orijinalliğinin bozulmasına sebep vermiştir. Saray günümüzde Pazartesi ve Perşembe günleri hariç ziyaretçilere açık bir müzedir.

 

Beylerbeyi Sarayı
Bosfor B17-35.jpg
Beylerbeyi Sarayı'nın İstanbul Boğazı'ndan görünümü.
Bina
TipiSaray
Mimari stilOsmanlı
YerİstanbulTürkiye
 Yapım
Başlama tarihi1863
Bitiş tarihi1865
Tasarım ekibi
MimarSarkis Balyan
  


18 Mart 2014 Salı

SİRKECİ İSTASYONU

Sonra Kırım SavaşıOsmanlı makamları sonucuna bağlayan bir demiryolu ile Avrupa İstanbul gerekliydi. İlk ile sözleşme imzalanmıştır Labro, bir İngiliz milletvekili yılı ocak 1857. Sözleşme iptal edildi çünkü üç ay sonra Labro oldu sağlayamaması sermaye yatırım gerekli. Benzer ikinci ve üçüncü imzalanan sözleşmeler ile İngiliz ve Belçika girişimciler, 1860 yılında 1868 aynı sonucu ile sona erdi. 17 nisan 1869, imtiyaz için "Rumeli Demiryolu" Baron ile ödüllendirildi. Maurice de Hirsch (Moritz Freiherr Hirsch auf Gereuth), bir Bavariadoğumlu bankacı Belçika. Proje öngören bir güzergahı üzerinden İstanbul'a EdirnePlovdiv ve Saraybosna kıyıya Sava Nehri. Yapımı ilk 15 kilometre (9.3 mil) istanbul'dan Halkalı 4 haziran'da başladı, 1870 tarihinde tamamlanmış ve 4 ocak, 1871. Bir çizginin uzantısında sirkeci'ye başlangıç noktası olarak talep edildi beri Yeşilköy oldu çok uzakta Eminönü,, o çağın temel işletme bölge. İlk önerilen seçenek hat için bir yol oldu Beyazıt aşağı kıyıya Haliç. Bu Osmanlı Sultan Abdülaziz karar ve izin rota üzerinde çalışmak üzere, kıyı Marmara denizi çevreleyen duvarları Topkapı Sarayı’s alt bahçe. Uzatma hattı tamamlandı üzerinde temmuz 21, 1872. 1873 yılında, bir "geçici" terminus Sirkeci istasyonu inşa edilmiştir.